top of page

SEYYİD AHMED SİYAHİ

HAYATI

VİDEOLAR

ARAŞTIRMALAR

Şeyh Ahmed Siyahi Hazretleri H.1191/M.1777 senesinde Kastamonu’da doğdu. Şehrin önde gelen alimlerinden ilim tahsil etti. Çorum’da Yusuf-i Bahri Efendiden hadis ilmini öğrenip Hafız-ı Hadis unvanı aldı. Çerkeşli Şeyh Mustafa Efendinin sohbetlerine katıldı.
Mustafa Efendi, Ahmed Siyahi Hazretlerini, Nakşibendiyye yolunun büyüğü Mevlana Halid-i Bağdadî Hazretlerine talebe olarak gönderdi, başına siyah sarık sarması sebebiyle hocası tarafından Siyahi lakabı verildi. H.1243/M.1827 senesinde Halid-i Bağdadi Hazretleri tarafından icazet (diploma) verilerek insanları irşad vazifesi ile Kastamonu’da görevlendirildi. H.1291/M.I874 senesinde vefat etti. Yerine halife olarak oğlu Seyyid Ahmed Hicabi Hazretleri geçti.


Yetişmesi ve İlim Tahsili


Şeyh Ahmed Siyahi hazretleri hicri 12. yüzyılın sonlarında Kastamonu’nun Kırkçeşme Mahallesi’nde Sa’diyye tarikatının salihlerinden demirci Ahmed Baba’nın soyundan dünyaya gelmiştir. Henüz küçük bir çocukken şefkatli anasının, derviş meşrebli babasının merhametli ellerinde dervişane vera (takva ve zühd) sahibi olarak terbiye görmüştür. Kur’an-ı Kerîm öğrenmek için ilk defa önünde besmele çektiği Şaban Hoca Efendi‘nin sahip olduğu zühd (dünyaya dalmamak) ve vera (şüpheli şeyleri terketmek, titiz davranarak takvanın bir üst mertebesine ulaşmak) onda doğuştan bulunan zahidlik kabiliyetine başka bir letafet ve parlaklık katmıştır.


Gençliğinde gördüğü bu sofiyane terbiye sayesinde gerekli ilimleri tahsil ettikten sonra, kendini Kasabalı Mehmet Efendi adındaki vera sahibi, temiz ahlaklı bir zatın terbiye edici eline teslim etmiştir. Daha sonra zühd ve salihlikle meşhur olan Amasyalı Uzun Ali Efendi merhumun istifade halkasına devam ederek, ilim ve fazilet dairesini genişletmeye çalışmıştır.


Bir müddet değerli alimlerden ve Nakşibendi şeyhlerinden (Kastamonu’da bulunan Numaniye Medresesi’nin kurucusu ve müderrisidir) Hoca Numan Efendi‘nin ilim ve irfan kütüphanesiyle Üveysi azizlerinden Buharî Abdülazîz Efendi‘nin olgunluk kazandıran kürsüsünden ilmî ve amelî feyizler elde etmeye mümkün mertebe gayret ve himmet etmiştir. İrfan ve fazilet fikirleri genişledikçe, kemal elde etmeye şevk ve gayreti arttığından olmalıdır ki, altında bulunduğu ihtiyacın, ağır yükün çekilmez sıkıntısı altında, fakirlik ve sabrı kıran darbesine, sofiyane metanetini koruyucu bir siper edinerek, o zamanlar alimler merkezi denmeye layık olan Amasya’ya yönelerek. Mantıkçılar arasında eşsiz Hoca Payas‘tan ve ilmi tefsirde Beyzaviye denk olan Hoca Muhammed Caniki Hazretleri’nden gerekli kitapları okuyup tamamlayarak icazet almıştır.
Dönüşünde Çorum vilayetinde feyiz nurlarıni yayan Yusuf Bahrî Hazretleri‘nden hadîs ilmini öğrenerek, rivayet silsilesini tashih suretiyle, kendisiyle sohbet şerefini elde etmiş olan hemşehrilerinin söylediğine göre, hadis hafızı unvanını haiz olacak kadar Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) in hadîs-i şerîflerini ezberlemiş olarak doğduğu yer olan Kastamonu’ya dönmüştür. Bu sırada meşhur Ayaklı Kütüphane’nin en kıymetli talebelerinden olan ve mezkur beldenin Namazgah Medresesi Müderrisi Hoca Osman Efendi Merhum’dan tefsir, meanî ve kelam ilimleri okumuştur.


Mevlana Halid Bağdadi Hazretleriyle buluşması


İlim tahsil ettiği dönemlerde tatil günlerinde birkaç defa Çerkeş’e giderek, Halveti Tarîkatı’nın müceddidlerinden Şeyh Mustafa Efendi Hazretleriyle sohbet etmiş ve ondan inabe (tarikat dersi) istirham etmişse de, Mustafa Efendi; “Senin feyzine sebep olacak zatın adı Halid olacaktır. Onu ara!‘ şeklinde irşad olunmuştur.


Bu irşad edici kılavuzun irşadının şevkiyle aşıkane fikirleri kaynamaya başlayıp, gizlice işaret edilen mürşidine doğru koşmak isterken ve bir takım imkansızlıklar içerisinde şeyhine ulaşmaktan mahrum iken, memleketin zenginlerinden Abdulbakîzade Hacı Numan Ağa isminde cömert, yüksek ahlaklı bir seveninin nakdî yardımı ve himmetiyle Hicaz cihetine yöneldi. Derken cennet kokulu Şam’a ulaşınca, Yüce Nakşibendî Tarîkatı’nın en mükemmel müceddidi (yenileyicisi), Mevlana Halid-i Bağdadî Hazretleri (Kuddise Sirruhü) ile buluştu. Ahmed Siyahî Hazretleri, insanların ve cinlerin peygamberinin sünnetlerine uygun olarak, siyah sarık sarınmayı alışkanlık haline getirdikleri için, Halid-i Bağdadî hazretleri tarafından “Siyahi lakabına mazhariyetle maksadına ulaşmış, sülük erbabı için gerçekten cihan kıymetinde bir nimet denmeğe layık bir şekilde O’nun maiyyetinde Hicaz’a doğru yönelerek, halkın kıblegahı olan, Kabe’yi tavafla mutlu olmuş, Cenab-ı Hakk’ın sevgilisinin Ravza-i Mutahhara’sını ziyaretle tecellilere mazhar olmuştur.
Ahmcd Siyahî Hazretleri Mekke-i Mükerreme ve Medîne-i Münevvere ziyaretlerini mürşidi Halid-i Bağdadî Hazretleri ile birlikte nice tarikat sırlarına vakıf olarak îfa edip hac farizasını yerine getirdikten sonra, o yüce terbiye edicinin tarikat nurlarınıyaymak üzere mürşidinin verdiği icazemameyi alarak H. 1242 (1826) senesi başlarında Kastamonu’ya dönmüş ve görevi gereği salihlerîn terbiyesine başlamıştır.
Ahmed Siyahî Hazretleri, Halid Bağdadi hazretlerinin en son halifesidir. Siyahî Hazretlerî’nin Kastamonu’ya avdetlerinden kısa bir süre sonra, yani “1242 tarihinde Halid-i Bağdadî Hazretleri’nin vefat etmiş olması ve “En son olarak irşad izni verdiğimiz kimse, Kastamonulu Hacı Ahmed Efendi’dir” buyurmaları da bu konuda delil teşkil etmektedir.


Kastamonu’da İrşad faaliyetine başlaması


O zamanlarda Kastamonu’da Şabaniyye, Rufaiyye, Kadiriyye, Sadiyye, Celvetiyye ve diğer yüce tarîkatların erbabı bulunmasına rağmen , Halidiyye Tarikatının usul ve adabına vakıf olan kalp ehlinin yokluğundan dolayı, Halidi usulü (merasimi) üzere teveccühe ve rabıtaya ve tarîkatın diğer şartlarına ve adabına alimler ve değerli şeyhler tarafından itiraz edilerek, kendileri pek çok taaruza hedef olmuştur. Fakat Ahmed Siyahi Hazretleri bunların her birine sabır ve sükünetle karşılık vererek, bu yola karşı saldıranların neticede sevgi dairesine gireceklerini tarîkat kardeşlerine beyan ederek daima onları teselli etmis ve azmine asla bıkkınlık getirmeyerek, bulunduğu hak yolda dosdoğru yürüyerek, kendisine bağlananlara marifet feyizleri saçmaya devam etmiştir ki Kastamonu’da (bugün Gazipaşa Okulu olarak kullanılan mektebin arsasında) bulunan Namazgah adındaki yüce medresede talîm ve tedrîs (eğitim ve öğretim) kürsüsünü şereflendirmişti.
Bu şekilde bir iki sene geçtikten sonra, şimdi halk arasında kendi ismine izafetle “Hacı Ahmed Efendi Medresesi” (bugünkü Ticaret Odası’nın binası) adıyla diğer medreseleri şeref bakımından kıskandıracak olan “Merdiyye” medresesine intikal etmiştir. Bu mübarek mekan o zamanlar Merdoğlu adında bir kimsenin evi imiş. Bu zikredilen şahıs bir gece rüyasında bir kuyuya düşerek boğulmak üzere iken, kuyu başında Siyahi Hazretleri’ni görür ve ondan yardım ister.


O da; “Eğer evini benim için medrese yaparsan seni kurtarırım” şeklinde onu irşad edince bu kişi bunu yapacağına dair çok kuvvetli bir şekilde söz vererek, o dehşetli gaflet uykusundan uyanır. Daha sonra rüyasında verdiği sözü yerine getirir. Bir Merdzade bu zikredilen medresenin ortasındaki havuza dökülen yüz masuralık (dört yüz çuvaldız kalınlığında akan) suyu da, kasabanın güney tarafında, yarım saat mesafede bulunan “Olukbaşı” mahallinden getirip susayanları leziz soğuk suyuyla kandırmakla bu zikredilen medreseyi alimlerin özlemi yapmıştır. İşte bu nedenle Siyahî Hazretleri fazîlet ve marifet kürsüsünü oraya naklederek, irşad ve terbiye kilimini oraya yaymıştır.


Ahmed Siyahî Hazretleri, zahir-perestlerin (birşeyin görünüşüne kıymet verip, hakikatına değer vermeyenlerin) ayıplamalarına zerre kadar ehemmiyet vermeyerek, bazen gizli bazen açık gündüzleri ikindiden sonra, medresenin kütüphanesinde ve geceleri şimdiki dergahlarının yakınında bulunan küçük oğulları Sadeddîn Efendi’nin tasarrufundaki mütevazi bir evde, 1257(1841) tarihine kadar Hatm-i Hacegan okumaya, salihleri terbiyeye devam etmiştir.


Halidiyye mensuplarından Ahmed Siyahi Hazretleri ile kıymetli mahdumu Ahmed Hicabî Hazretlerinin Kastamonu vilayetinde yüce eserler meydana getirmeleri ve o sırada Mevlana Halid el-Bağdadî (Kuddise Sirruhü) Hazretleri’nin değerli halîfelerinden Abdülfettah Efendi Hazretleri’nin İstanbul’a giderken, ziyaret için Kastamonu’yu teşrifleri. Yüce Halidiyye tarikatının bu beldede şöhret bulmasına ve gaflet erbabının gözleri üzerindeki kıskançlık perdesinin kalkmasına sebeb olmuştur.
Şeyh efendinin, Seyyid Hicabî, Abdülaziz ve Sadeddin adlarında üç oğlu olup birincisi Abdülaziz Efendi, her ne kadar faziletli idiyse de ikinci oğulları Seyyid Ahmet Hicabî Efendi, feyz ve kemal bakımından daha yüksek bulunduğundan henüz hayatlarınnda iken Hicabî Efendi’yi seccadelerine oturtmuşlardır.

 

İrşat için icazet verdikleri halifeleri şunlardır:
l- Oğulları Şeyh Ahmet Hicabî Efendi,
2- Büyük oğulları Abdülaziz Efendi,
3- Benli Sultan dergahı postnişinlerinden Şeyh Sanî Efendi,
4- Sinop Müftüsü Hafız Ali Lütfi Efendi,
5- Göl köyünde medfun Şeyh Ahmet sultan dergahı şeyhi Hacı Mehmet Hulusi Efendi,
6- Namazgah Medresesi Müderrisi Hacı Mustafa Efendi,
7- Bozkurt İlçesi İlişi Köyü’nde Şeyh Ahmet Efendi,
8- Kastamonu Reisü’l kurrası Hafız Hasan Efendi.
9- Ma’rufizade Hafız Ömer Efendi.


Ömrünün sonuna kadar talebe yetiştiren Şeyh Ahmed Siyâhi, insanlara Allah ü teâlânın emir ve yasaklarını anlatarak, onların dünya ve âhirette kurtulmaları için çalışır. 1874 senesinde tahmînen doksan beş yaşında olduğu halde, “Aman yâ Resûlallah!”, dedikten sonra vefât eder. Cenâze namazında bütün Kastamonulular hazır bulunur. Vasiyeti üzerine Çamurcuoğlu Hasan Ağa’dan intikal eden arsaya defn edilir. Allahü teâlâ’nın rahmetinin üzerine yağması için kabrinin üzerine türbe yapılmamasını vasiyet ettiğinden kabri üzerine türbe yapılmaz. Ahmet Siyahî’nin ölümünde bütün Kastamonulular, hatta Hristiyanlar bile cenaze merasimine katılır. O yıllarda Kastamonu’ya tayin edilen valilerin makama oturmadan önce Siyahî’yi ziyaret ederek, duasını alıp sonra vazifelerine başladıkları anlatılır.
Vefatından bir buçuk ay sonra Medîne-i münevvere’de Anbar Memurluğu yapan Arif Hikmet Bey’den Şeyh hazretlerinin kütüphanesinin müdürü Hacı Şâkir Efendiye bir mektup gelir. Mektubunda, “Bu gece Şeyh Siyâhî hazretleri, Peygamber efendimizin mübârek kabrini ziyâret eyledi.”, diye yazmaktadır. Mektubun târihine bakarlar, Ahmed Siyâhî Efendinin vefât ettiği güne rastlamaktadır. Böylece şeyhin son anında, “Aman, yâ Resulallah!”, demesinin sırrı, daha iyi anlaşılmış olur.
Şeyh Ahmet Siyahi hazretlerinin kabrinin bulunduğu hazire etrafı demir parmaklıklı ihata duvarı ile çevrilmiş olan bahçenin içindedir. Güney köşesinde bir de kütüphane bulunan bahçeye doğu tarafındaki demir kapıdan girilmektedir.Söveleri kesme taştan, üç metre kadar yükseklikte ve taş kemerli olan bu taş kapının kemeri üzerinde şu beyit yazılıdır.


“Müflisanim amedîm der küyi tu
Şey’en lillah ez cemal-i rüyi tu”

“Semtine gelmiş müflisleriz, yüzünün güzellîğinden Allah için az bir şey!” anlamındaki bu Farsça beyit, nakşibendî tarikatının kurucusu Şah-ı Nakşibend hazretlerinin, mezarı başına yazılmasını vasiyet ettiği beyittir ki aynı şekilde Ahmet Siyahî Efendi de vasiyet etmiştir. Bu kapıdan girilince hemen sağ köşede ve hafifçe yerden yükseltilmiş bir zemin üzerinde beş adet lahit bulunmaktadır. Mezarların şekli ve ait olduğu zevat hakkındaki şunlardır;
 

1- Bakana göre sağdan birinci mezar Ahmet Siyahî Efendi’ye aittir. Baş şahidesinin kavuk ve kitabe kısmı siyahtır. Mermerden yuvarlak biçimdeki şahide üzerinde bu zatın, Mevlana Halid-i Bağdadî hazretlerinin hulefasından olduğu anlatılıp fatiha dileği ile yazı sona ermektedir. Yine mermer olan ayak şahidesinin üst kısmında şeyh efendinin 100 yıl yasadığı, 50 yıl irşadda bulunduğu ve 1291/1874 yilinda vefat ettiği belirtildikten sonra, “Kutb-i devran-ı cihan Ahmet Siyahı şanı kim ../’ beytiyle başlayan on beyitlik bir manzume yazılıdır.
2- İkinci Mezar Şeyh Ahmed Siyahi hazretlerinin oğlu Seyyid Ahmed Hicabi hazretlerine aittir.
3- Ahmed Hicabi hazretlerinin kendisinden önce vefat eden oğlu Mehmed Necmeddin efendi
4- Kastamonu eşrafından ve salihinden Keskinzade Ahmed Rıza Efendi
5- Kesme taştan yapılmış ve üzeri açık olan bu mezarın şahidesi yoktur ve kime ait olduğu belli değildir.

 

Şeyh Ahmed Siyahi hazretlerinin vefatından sonra dergahda şeyhlik yapan Şeyh efendiler ;
Şeyh Ahmed Siyahi hazretleri
Şeyh Seyyid Ahmed Hicabi hazretleri
Şeyh Müderris Arif Efendi ( Ahmed Hicabi hazretlerinin kardeşi Abdulaziz Efendi’nin oğlu)
Şeyh Mehmed Sadeddin Efendi (Müderris Arif Efendi postnişin olmuş fakat bir süre sonra amcası Mehmet Sadeddin Efendinin Şeyhülislamlık makamına vaki itirazı haklı bulunarak 12 şevval 1310 tarih ve 409 no’lu kararla şehylik makamına bu zat atanmıştır. )
Şeyh Müderris Arif Efendi ( 1314 de tekrar Şeyh Olmuştur.)
Şeyh Mehmed Nureddin Efendi

 

Kaynak
Kastamonu Camileri – Türbeleri – ve diğer Tarihi Eserler – Fazıl Çifçi – Kastamonu Belediyesi
Lalegül Dergisi , Aralık 2015 sayısı
Abdulhalim Durma , Kastamonu Evliyaları ,

 


 

HAYATI

VİDEOLAR

ARAŞTIRMALAR

HAYATI

VİDEOLAR

OĞLUNA VASİYETİ

bottom of page