top of page

Türk Milletinin tarihteki dönüm noktalarından birisi de şüphesiz Anadolu’nun fethi hadisesidir. Bilhassa Anadolu’ya yerleşmiş Türklerin 20.yüzyıldaki biz nesilleri olarak gündemden hiç düşürülmeyecek bir konudur. Anadolu’nun Türk vatanı oluşunda bazı bölgelerin diğerlerinden daha fazla özellik taşıdığı bir gerçektir. İşte bu bölgelerden birisi de Kastamonu ve havalisidir. Osmanlı Devleti haritalarına baktığımızda Karadeniz bölgesinin sadece iki bölgeye bölündüğünü görürüz. Karadeniz’in doğusu Trabzon, Batısı Kastamonu vilayeti olarak gösterilir. Yani Kastamonu’nun hinterlandı bugünkü sınırlarının en az üç katıdır. Selçuklu döneminde de durum aynıdır. Zaten miras Selçuklulardan Osmanlılara intisap etmiştir.200 yıllık Selçuklu Tarihi içinde Kastamonu, gerek askeri bölge oluşuyla, gerekse önemli iskân sahası oluşuyla her zaman mevkisi yüksek, hassas bir bölge dikkat çekmektedir. Kastamonu’nun bu değerini, bir tarafı Bizans’a yakın oluşu, diğer tarafta Karadeniz’e açılışı, güneyde ise İç Anadolu’ya yakın oluşu, ayrıca askeri-stratejik öneminin fazla oluşu gibi nitelikler sağlıyordu.

Selçuklular dönemindeki Kastamonu konusunu 3 ana başlında incelememiz uygun olacaktır.

 1-Kastamonu ve Havalisinin fethinde Alâeddin Keykubad Dönemi(1220) Kadar Olan Devre

 2-1220 Alaeddin Keykubad’ın Saltanatından 1243 Kösedağ Meydan Muharebesine Kadar Kastamonu

 3-1243 Moğol İstilasından Sonra Kastamonu

 1-Kastamonu ve Havalisinin Fethinden Alâeddin Keykubad Dönemine(1220) Kadar Olan Devre

Anadolu’nun büyük bir kısmı gibi Kastamonu havalisi de Malazgirt Muharebesinin akabinde Türklerin hâkimiyeti altına girmeye başladı. Türk fütuhâtının buralarda 1074’te başlamış olması ve bu hususta Selçuklularla beraber Danişmendlilerin de rolü olduğu bilinmektedir.[1]

Kastamonu civarına gelen ilk Türk birlikleri,1073 yıllarında Selçuklu kumandanı Tutak komutasında gelen Türklerdir. Bu sırada Bizansın Russel adındaki bir komutanı, Amasya’yı kendine merkez edinerek isyan etmişti. Türk ordusuyla Russel arasındaki mücadele sonucunda Russel esir alınarak, fidye karşılığı Bizans hükümdarına teslim edilmiştir. İşte bu arada Tutak ve ordusu Sakarya ve Kastamonu havalisine kadar gelmiştir.[2]

Kastamonu’nun ilk fethi Anadolu Selçuklu hükümdarı Süleymanşah döneminde olmuştur. Bu hükümdarın bir valisi ve komutanı olarak görünen Kara Tekin, Orta Anadolu’dan hareketle bugünkü Çankırı, Kastamonu ve Sinop’u Bizanslılardan fethetmişti. Muhtemelen 1075 yılında Kara Tekin, fethettiği bu bölgelerin valiliğini ele almıştı. Bu mühim bölgenin ilk fetihi olan Kara Tekin, Süleymanşah’ın ölümünden sonra, onun tabi olduğu için Melikşah’ın tedibine uğramıştı. Sonuçta Melikşah onu öldürtmüştür.

Danişmendname, Kastamonu ve civarının Danişmend Gazi tarafından haçlılardan kurtarıldığını yazar. Bununla beraber bölgede kesin bir Türk hâkimiyetinin kuruluşu çok uzun yıllar alacaktır.1101 tarihinde Haçlıların Danişmendli ordusu Kastamonu istikametinde çekildikleri bilinmektedir.[3]

1126 yılında ise yine bir tarih düşüyoruz. Bu defa, Kastamonu hâkimi olarak,1.Kılıç Arslan, Büyük Selçuklularla 1070’de yapmış olduğu mücadeleyi beraber hayatını kaybeder ve oğulları tutuklanarak Büyük Selçuklu merkezine götürürler. Bilahere kurtulan oğullar(İzzeddin Mesud,Şahinşah,Tuğrul Arslan ve Arap)Anadolu’ya gelirler ve bazı yerleri ele geçirerek hüküm sürmeye başlarlar.İşte Melik Arap Kastamonu ve havalisine yerleşmiştir.

Bu devrede Arap, bölgede mühim bir güç olarak görünmektedir. Öyle ki, bu güç, Bizans İmparatoru Yuannis’i  rahatsız edecek derecededir. Zira Melik Arap, muhitinde Ereğli ve Karadeniz sahillerini fethetmiş, sürekli Bizans topraklarında taarruz halindedir. Bu yüzden Bizans İmparatoru, Melik Arap’la kardeşi İzzeddin Mesut arasındaki mücadelede, Mes’ud’u tutacak ve onun galip gelmesini sağlayacaktır.(1126-1127) Daha sonra durumdan yararlanan Yuannis, Kastamonu üzerine bir sefer düzenleyerek şehri Türklerden alır ve içindekileri esir olarak İstanbul’a götürür. Bundan sonra Kastamonu sürekli el değiştirdi. Bölgenin Kaiyanus adındaki  Rum hâkimi, bölgeyi Emir Gazi’ye bıraktı. Buna karşılık 1133 yılında Bizans İmparatoru bir kere daha sefere çıktı ve Kastamonu’yu aldı. Hatta Kızılırmak’a kadar ilerledi. Ne var ki Emir Gazi aman vermedi ve Kastamonu’yu tekrar ele geçirdi.1334’de Emir Gazi’nin ölümünü fırsat bilen Bizans, şehri bir kere daha düşürdü. Bu defa da Selçuklu-Danişmendli ittifakı şehrin kurtarılmasını sağladı.[4] Muhammed’in ölümüne kadar Danişmendlilerin elinde kaldığı anlaşılıyor(1143).Daha sonra bölge, Selçuklu İzzedin Mesud’a geçecektir.

 

İzzedin Mesud ölmüş(1155), 3 oğlundan biri olan Şahinşah, Ankara-Çankırı ve Kastamonu bölgesi meliki olmuştur. Babasından sonra tahta geçen 2.Kılıç Aslan, kardeşiyle yaptığı mücadeleyi kazanarak Kastamonu havalisinin de hâkimi olacaktır.1176 Miryokefalon Muharebesi ve zaferiyle kesinlik kazanmıştır.

II. Kılıç Arslan’ın oğulları arasında memlekette idari taksimat uygulaması sonucunda Kastamonu Muhiddin Mesud’a düşer. Yine Ankara-Çankırı-Kastamonu beraber mütalâ edilir. Yılar sonraTürkiye Cumhuriyeti’nde uygulanan sıkı yönetim bölgesi tayinlerde de Ankara-Çankırı-Kastamonu bölgesinin bir tutulması, tarihi ilginç bir paralellik arzetmektedir. Tarihte bu üç noktanın beraber mütala edilmesinin sebepleri;

 

a)Bölgede, Anadolu’nun içinden Karadeniz’e ulaşan bir ticaret yolunun bulunuşu. Bu ticaret yolu, Antalya-Konya-Ankara-Çankırı-Kastamonu ve Sinop istikametinde uzanmaktaydı.

b) Anadolu’nun fethinde, dolayısıyla bölgenin fethinde askeri ikmal, Ankara-Çankırı-Kastamonu istikametinde gerçekleşmiştir. O devrede, doğudan, kuzeyden ve batıdan böyle bir ikmalin gerçekleşmesi mümkün değildi. Milli Mücadele de aynı yol bu defa Karadeniz’den başlayarak ikmal yolu olarak kullanılmıştır.

c) Adı geçen bölgede gerçekleşen Oğuz yerleşimin genelde paralel olduğu gözlenmektedir. Avşar, Dodurga, Kara-evli Yüregil, Kayı gibi boyların bölgede ağırlıklı olarak tespit edilmiştir.

Muhiddin Mesud 1190’lı yıllarda Kara Deniz sahillerine kadar ilerleyerekten 1,5 yıl gazâ yapt. Bu arada 4 aylık bir kuşatma sonucu Safranbolu’yu almayı başardı. Yapılan bir antlaşma sonucunda şehri terk eden Hıristiyan halka dokunmadı ve yerlerine Türkleri iskan etti.  1196 tarihinde Anadolu Selçuklu tahtına oturan Rükneddin Süleymanşah bölgeyi kesin olarak merkeze bağlamıştır. Bundan böyle Kastamonu’nun tamamen Türk İskânına alındığını ve önemli bir ‘’Uç’’ teşkilat merkezi olduğunu görüyoruz.

 2-1220 Alâeddin Keykubad ‘ın Saltanatından 1243 Kösedağ Meydan Muharebesine Kadar Kastamonu

Bu dönemde Kastamonu daha önce belirttiğimiz gibi ‘Uc’’ teşkilatı merkezi olmuştur. Türkler özellikle rakip düşman sınırına yakın yerlerde organize askeri teşkilatlar bulunduruyorlardı. Buna kısaca ‘’Uc’’ deniyordu. Selçuklu ‘’Uc’’larında  askerlikte başkomutan manasında ‘Beylerbeyi’ bulunuyordu.’Uc’ teşkilatının varlık sebebi, hem devleti korumak, hem de gerektiğinde sınır ötesinde gaza yapmaktı.[5]  Bu teşkilatlar askerlikte bir nevi erken uyarı sistemi oluşturuyorlardı. İşte Alâeddin Keykubad devrinde, Kastamonu’nun ‘Uc’ merkezi haline getirildiği ve beyerbeyi olarak da Hüsameddin Çoban Bey, Kastamonu bölgesini idare etmek ve sınır ötesi askeri harekâtta bulunmak konusunda çok güzel vazife ifa edecektir.

Alaeddin Keykubad,Suğdak’ın Moğallar tarafından işgal edilmesi üzerine, Hüsameddin Çoban’ı Sinop’tan Kırım’a sevk edilen ordunun kumandanlığına tayin eder. Hüsameddin Çoban bu seferden çok büyük bir başarıyla dönecektir. Dönüşünde Sinop ve Kastamonu servete gark olacaktır.[6]

İbn Sa’d el- Mağribi Kitap Batu’l- Arz’ında Kastamonu’nun dağlarındaki ormanlardan istifade edilerek Sinop tersanesinde donanma inşa edildiğini yazar.[7] Dolayısıyla Alâeddin Keykubad devrinde Kastamonu tam manasıyla askeri merkez durumundadır.

3-1243 Moğol İstilasından Sonra Kastamonu

Moğol istilasından sonra da Kastamonu bölgesi, önemli Türk bölgesi olarak varlığını sürdürmüştür. Bu önemin git gide daha da artığı bir gerçektir. Moğol istilasından itibaren ‘’Uç’’ bölgelerindeki Türk nüfusunun çok arttığı gözlenir. Hatta bazı tarih araştırıcıları bu durumu belirterek, Moğol istilasının hayırlı bir yönünün de olduğu şeklinde yorumlar yapmıştır. Nitekim bu devrede Ibn Sa’d kayıtlarında ‘‘Uc’’ sayılan,

Denizli Havalisinde 200 000 çadır,

Eskişehir-Kütahya civarında 300 000 çadır,

Kastamonu havalisinde 100 000 çadır halkı bulunmaktadır.

Bu da yuvarlak hesap olarak 4-5 milyonluk nüfusa tekabül etmektedir.1922’de tahminen nüfusumuz 9 milyon olduğuna göre 1265’lerdeki bu nüfus hiç de küçümsenecek bir rakam değildir.[8]

Yine değerli hocamız Prof.Dr. Faruk Sümer’in tespitlerine göre, Kastamonu havalisinde 6 Kayı,2 Kara evli,5 Dodurga,9 Avşar,4 Çavuldur,6 Çepni,8 Eymür,6 Yüreğir,8 İğdir,3 Büğdüz adınla yerleşim alanı mevcuttur. Bu durum tam bir Oğuz yerleşimine delalet etmektedir.[9]

Kastamonu bölgesi ve Kastamonu’nun Türk idarecileri, Anadolu Türklüğünün kaderinde Moğol döneminde de önemli rol oynamıştır. Çobanoğlu Muzaferüddin Yavlak Arslan, Gıyaseddin Mesud adındaki şehzadenin Anadolu’ya gelerek istiklâl mücadelesi yapmasında ön ayak olmuştur.

1922 yılında ise Anadolu’da Moğol idaresine karşı büyük bir Türk ayaklanması vukübuldu. Selçuklu Hanedanının önderliğinde yapılan bu ayaklanmada, Kastamonu hâkimi Çobanoğlu Muzafferüddin Yavlak  Arslan, yine öncüydü ve sonuçta yapılan muharebede hayatını kaybetti.[10] Bu olay, Çobanoğulları Beyliğinin müstakil olarak kurulmasını sağladı.[11]

Kastamonu’nun önemi sadece askeri yönden değildir. Bölgenin iktisaden de önem kazandığı malumdur. Moğol hâkimiyeti döneminde Selçuklu veziri Mahmut Tuğrai buranın geliri fazla olduğu için kendisine ıkta olarak ayrılmıştı.[12]

Buna paralel olarak, Kastamonu’da kültür ve imar faaliyetlerinin de son derece ileri gittiği bilinmektedir. Selçuklular döneminde bu şehre bazı eserlerin yapıldığını biliyoruz. Fakat günümüze kadar geleni pek yok. Lakin yine de hayıflanmıyoruz. Zira bizim için bölgenin ve ötesinin Türk vatanı olmasından daha büyük eser olmazdı. Bunun için gururluyuz, kıvançlıyız ve ecdadımıza minnet duyuyoruz.

 

PROF. DR. REFİK TURAN

KAYNAKÇA

[1] İslâm Ansiklopedisi Kastamonu Maddesi

[2] Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul – 197, s. 5.

[3] Mükrimin Halil Yinanç, Anadolu’nun Fethi, İstanbul – 1947, s.90. Turan, a.g.e., s. 139-140

[4] O. Turan, a.g.e., s 168-173

[5] Refik Turan, Türkiye Selçuklularında Vezirlik Müessesesi, Ankara Üniversitesi, 1983, Doktora Tezi

[6] İbn Bibi el- Evamiru’l- Alaiyye fî Umûru’l- Alaiyye, Ankara- 1956, Türk Tarih Kurumu Yayınları (faksimile), yayınlayan:  Adnan Sadık Erzi, s. 304.

Yazıcızâde Ali, Tevarih-i  Âl-i Selçuk, Nşr: Th. Haustma, Leiden-1920, s.321.

[7] İbn Sa’d, el- Mağribi, Kitab Batu’l- Arz Tetvan-1958, s.104

[8] İbn Sa’d – a.g.e., s. 117-118

[9] Faruk Sümer, Oğuzlar, Ankara- 1972, s. 212-214

[10] Halil Edhem, Devül-i İslâmiye, s. 330.

[11] Yaşar Yücel, Çoban oğulları- Candar oğulları, Beylikleri, T.T.K. Yay. Ankara, 1980, s. 33-35.

[12] O. Turan, a.g.e. s. 492.

Kastamonu'da Selçuklular Dönemi

bottom of page