top of page

 

Çok eski bir tarihi geçmişi olan Kastamonu ismini çeşitli müellifler farklı açılımlar getirerek açıklamaya çalışmışlardır. Bunlardan biri olan ve birçok açılımı bir arada

Veren Talât Mümtaz Yaman, “Kastamonu Tarihi-I” adlı eserinde Kastamonu ismini 6 madde altında toplayarak şöyle vermiştir:

 

1. “Hammer Kastamonu’dan bahsederken: “Kastamonu şehri, ovanın ortasında (?) dik bir kayanın üzerinde Komnenler tarafından yapılmış ve sonraları Türkmenlere istihkâm olmuş eski bir kule bulunur” diye yazmaktadır. Bazı yazıcılar buna dayanarak şu mütalâayı yürütmektedirler: “Bizans İmparatorluğunu uzun müddet işgal etmiş olan Komnen ailesine mensup bir hükümdar, Türkmenlerin istilâlarına karşı bu kaleyi yaptırmış ve kaleye, Komnen adına izafeten Kastra Komnenüs adı verilmiştir. Kastra kelimesi, Yunancada kale manasına gelmektedir. İşte Kastamonu kalesine de Komnenüs kalesi demek olan Kastra Komnenüs adı verilmiştir. Bu kelime, gün geçtikçe, konuşma ve söylemede yanlış olarak kullanılmış ve en sonunda bugünkü Kastamonu kelimesi haline gelmiştir.

 

2. Nasrullah Camiînin ikinci banîsi bulunan Kastamonulu Reisülküttap Hacı Mustafa Efendinin torunu ve Mustafa Aşîr Efendi oğlu Hafit Efendi “Eddüreri Müntehabatı Mensüre fi İslâhı Galatatı Meşhure” adıyla yazdığı basma eserinde, Kastamonu kelimesinin ne suretle meydana geldiğini şöyle anlatmaktadır: “Kastamonu Anadolu’nun sol kolunda, Sinob’a karip bir beldei meşhurenin ismi Kastambol dahi müstameldir. Süryani de iki cüzüden mürekkep Kosta-Bol dan galat olup sanisi, aslına dahi akreptir. Cüzü evveli Kosta, esmai ricalden ve Bol, kasaba manasına olmakla “banîsine nisbet” kaidesine mebni “manayı türkisi Kosta nam tekûrun(Tekavor, Ermenice kral demektir. Osmanlıcaya Tekfur olarak girmiştir. Rumlar da bu kelime için Takiryo’yu kullanır.) binası belde” demek olur. Hafit Efendi’nin bu mütalaasına göre, Kastamonu kelimesi, Kosta ve Bol kelimelerinden meydana gelmiştir. Kosta adı bir adamın şehri demektir.

 

 3. Hafit Efendi, eserinde bu hususta bir de istitrat yapmaktadır: “İstitrat: Ceddi emcedim reisülküttap Hacı Mustafa Efendi, bin yüz senesinde beldeim mezburede kadem nihadei mehdi vücut olmaları mülâbesesile ekser ahali hem sohbetimiz olmakla iddiaları, “Kastim Moniden” galat olmasıdır. Gûya hini fethinde talebei ulûmdan bir şahıs, derunu beldeye dühul ve hüsünde bîbedel bir duhtere rasgelip ‘ne ararsın Türk!’ deyü sualinde, şahsı merkum ‘kastım moni!’ demiş, kastı maruf, moni, lisanı Rumîde ferce ıtlak olunur.

 

 4. Ahmet Mithat Efendi, Mufassal Kurunu Cedide Haşiye’sinde şunları yazmaktadır: “Kastamonu kelimesinin nerden geldiğini tahkik edemedikse de, zannımıza kalırsa, yazı şeklinden ziyade, halkın Kastanbolu diye telâfuzları daha doğru olmalıdır. Bizim bolu deyip yazdığımız kelime, şehir manasına olan bolis veyahut polis kelimesi demek olup bu halde Kastan yerine de Kostan kelimesi görülürse, Kostanpoli olmasıyla bu şehri Roma ricali arasında çok olan Kostan’lardan birisine nisbet etmiş oluruz. Ancak bizim bu zannımız bir tarihî hakikat olmayıp bir tahminden ibarettir.

 

 5. Şimdiye kadar yazılmış ve halk arasında çok söylenmekte olan bir rivayet daha vardır. Bu rivayete göre, Kastamonu kalesi, Türklerin istilâlarına maruz kaldığı zaman, büyük bir sur ile çevrili imiş ve yalnız bir kapısı varmış. Kale kapısı da şimdiki Müfessir Alâddin mezarlığının cenup cihetine gelen ve şimdi Kale kapısı dediğimiz yerde imiş. Kale kapısı kapatıldığı ve bir tehlike karşısında kaldığı zaman yer altındaki bir yol ile dışarı çıkmak mümkün imiş. Bir gün muasır genç bir Türk kumandanı, Kastamonu kalesini muhasara etmiş. Surların sağlamlığından buraları tahrip edememiş. Muhasır kumandan burada uzun zaman beklemiş. Kendisi ayni zaman çok güzel ve yakışıklı imiş. Kalede mahsur kalan hükümdarın da bir kızı varmış. Kız, Türk kumandanını sevmiş ve onu uzun zaman bekletmeğe tahamül edememiş. En sonunda, kalenin altın anahtarını, kimseden habersiz, Türk kumandanına atmış. Türk kumandanı bu sayede kaleye girmeğe ve ortasını zaptetmeğe muvaffak olmuş. 14 Hükümdar, kızının bu hıyanetini haber almış. Kızın da adı Moni imiş. Onu, kalenin garp cihetindeki yüksek ve sivri burçlardan aşağı atmış. Kız ölmüş ve tam kırk parça olmuş. Türk kumandanı kendine büyük nir iyilik yapan bu güzel kızın uğradığı feci akibete çok üzülmüş ve babasını “kastin ne idi Moniye” diye derhal öldürmüş. İşte Türk kumandanının ağzından çıkan “kastin ne idi Moniye” sözü şehrin adı olarak kalmış ve sonraları Kastamoniye, Kastamonu şekillerinde yazılmağa ve söylenmeğe başlanılmış. Ve muhasır Türk kumandanı, Moni’nin iyiliğine mukabelede bulunmak istemiş ve düşüp öldüğü yere bir türbe yaptırmış ve orayı bir ziyaretgâh haline sokmuştur. Hakikayen, burcun bir tarafında duran bu türbe, yakın zamana kadar ziyaret edilmekte idi

 

. 6. Yukarıda yazılmış olan beş türlü tahminin hepsi de, Kastamonu kelimesinin Türkçe asıldan gelmediğini ve Türk olmayan devirlerden kalmış olduğunu ortaya çıkarmakta ve Kastamonu’yu da Türk olmayan asıllara icra eylemektedir. Hâlbuki iş tamamıyle aksidir. Kastamonu mıntıkası, tarihin kayıt ve zaptedemediği devirlerden beri Türklerin yaşamasına, oturmasına mesken olmuştur. Şehri ilk kuranlar da Türklerdir. Malûm olduğu üzere, Kastamonu’nun ilk oturanları, Gasgas adını taşıyan Türklerdir. Son senelerdeki tarihî araştırmalar sırasında memleketimize gelerek bu işleri idare eden garplı müelliflerin neşretmiş oldukları haritalarda, bugünkü Kastamonu mıntıkası yerinde bir Tumanna kelimesine tesadüf olunmaktadır. Yer altından çıkarılmış olan kitabelerde Tumanna, bazen bir şehrin adı olarak görülüyor, bazen bir mıntıkaya verilmiş bir isim olarak göze çarpıyor. Her halde Tumanna’nın, bir şehir veya mıntıka adı olduğu muhakkaktır. Bu şehir veya mıntıka da tam bugünkü Kastamonu şehri ve mıntıkasıdır. Şu hale göre Kastamonu kelimesinin, doğrudan doğruya Gas ve Tumanna kelimeleri yakın bir alakası vardır. Gas, bu havalide ilk oturan Türk kavminin Tumanna da mıntıka veya Kastamonu şehrinin bulunduğu mevkiin adıdır. Buna göre Gasların Tumannası manasına gelmesi çok muhtemel olan, Gas-Tumanna, zaman geçmesiyle Kastamonu şekline 15 girmiş oluyor. Bununla, Kastamonu kelimesinin Türk olmayan bir asıldan gelmiş olmadığını, bunun milâttan en az bin beş yüz sene evveline kadar bu havalide hüküm süren bir Türk kabilesinin ve onların bir mevki veya bir mıntıkasının adından ileri gelmiş mürekkep bir kelime olduğunu katiyetle kabul etmemiz lâzım gelmektedir. Esasen şu nokta da, Kastamonu’nun ilk oturanlarının Gasgaslar olduğunu ve bu havaliye verilmiş olan bazı adların da ta o zamandan kalmış olduğunu bize pek açık göstermektedir: Şimdiye kadar, bütün garp eserlerinde Ilgas kelimesi, Lâtince olarak Olgasys diye anılıyor ve herkes bunu Lâtince bir kelime olarak kabul ediyordu. Malûm olduğu üzere, lâtincedeki il, ıl, ol ekleri, Türkçe memleket manasına gelen il, ıl, el kelimelerinden alınmıştır. Şu hale göre, Lâtince Olgasys diye anılan Ilgas, asıllardan beri Türkçe aslını muhafaza etmiş bulunmaktadır. Yani Gaseli (Kocaeli, İçeli, Hamideli gibi), Gas memleketi, Gas mıntakası demek olmaktadır. Zaten Lâtince’de de ıl kelimesi karşılığı olan ol hecesini, gas kelimesine eklemek suretiyle Olgasys denilmiş ve bu suretle Ilgas kelimesine tamamıyla benzer bir kelime kurulmuştur. Binaanaleyh şimdiki Ilgas adı, ta Gasgas devrinden kalmıştır. Kastamonu kelimesi de muhakkak olarak Gas-Tumanna iki kelimesinin birleşmesinden meydana gelmiş, fakat zaman geçmesi ile bu şekle girmiştir.[1]

 

Kızılırmak’ın kollarından Gökırmak’la birleşen Karaçomak Deresi’nin ikiye ayırdığı düz bir alanda kurulan Kastamonu, çevresi dağlık deniz seviyesinden 775m. yükseklikte bir yere kurulmuştur. Kastamonu, tarih öncesi çağlardan cumhuriyet dönemine kadar birçok irili ufaklı kavim ve devlete beşiklik etmiş bir ilimizdir. Ayrıca Türk iskânından sonra birçok beyliğe merkezlik yapan Kastamonu ilim ve sanat alnında da her dönem öne çıkmış bir evliyalar şehridir. Şehrin ismi birçok eserde değişik şekillerde yazılmıştır. Bu eserlerden elUmerî’nin “Mesâlikü’l Ebsâr” adlı eserinde “Kestomuniya”  şeklinde geçen şehrin ismi, Kalkaşandî’de “Kastamoniya”, Ahmed Tevhîd’in “Takvîm-i Meskûkât-ı İslâmiye”sinde “Kastamoniya”, Âşık Ömer’in “Menâziru’lAvâlim” adlı eserinde “Kastamonya”  şeklinde geçer. Kâtip Çelebi, Hoca Sadeddin Efendi ve İbn Kemâl gibi Osmanlı müellifleri ise bu şehri “Kastamoni” olarak belirtirken1 Batılı kaynaklarda “Castamea”, “Castamina”, “Chastarmina”, Castemol” gibi isimlerle anılmıştır. 2 XIX. yüzyıl müelliflerinden Murray’ın eserinde de “Costombone” şeklinde kayıt edilen bu şehir, yine seyyah J. Macdonald Kinneir’in 1814’te yaptığı gezi neticesinde aldığı notlarda şehrin çukur bir yerde kurulduğunu ve ortasında yükselen dik yamaç ile bir kaya üzerinde harap bir kalesi olduğu belirtmiştir. Ayrıca bu seyyah Kastamonu ismini “Castambul” ve “Castamani” şeklinde belirtmiştir. Şehri ziyaret eden bir başka seyyah İbn-i Batuta ise şehrin ismini “Kastamon” olarak kullanmıştır. Rumlar ve Avrupalılar arasında “Kastamboli” olarak geçen bu kelime nihayet Cumhuriyet devrinde “Kastamonu” olarak bu günkü şeklini almıştır.[2]

 

 

 

 

 

[1] 1-Talat Mümtaz Yaman, (1935): Kastamonu Tarihi I, Halkevi Yayınları, Kastamonu: s.95

 

 

[2] 2-Darkot, 1940:400; İlker Çakan, (1994): Karadeniz Bölgesi, Özkan Matbaacılık, Ankara: s.332

 

KASTAMONU KELİMESİNİN MENŞEİ

wwwkastamonutarihi.com

bottom of page