top of page

Çobanoğulları  Beyleri

 

 

Yine İbn Bibi'deki kayıtlardan ilk defa olarak H. 608/1211-12 M. yılında Kastamonu emiri olarak gördüğümüz Melikü'l-Ümera Hüsameddin Çoban Bey'in bu yerdeki emirliğinin başlangıcının II. Kılıç Arslan zamanına götürebiliriz. Hüsameddin Çoban Bey'in Ankara Meliki Mes'ud devrinde de Paflagonya fetihlerini idare ettiğini kuvvetle tahmin edebiliriz. I. Alâadin Keykubad, ağabeyisi Selçuk sultan I. İzzeddin Keykavus'un hükümdarlığına muhalefet ederek ona karşı isyan edip Ankara kalesine kapanmıştı. İzzeddin kardeşini uzun bir zaman burada muhasara etmişti. Neticede Alâaddin Keykubad'ın hayatına ve şehri halkına dokunmamak şartıyla yapılan barış sırasında (1212) Hüsameddin Çoban Bey'de hazır bulunmuştur. Bu meselenin hallinden sonra I. İzzeddin'in Sultanlığı sırasında24 Kastamonu emiri olan Melikü'l-Ümera Hüsameddin Çoban Bey'in yine Bizans'a karşı akınları idare ederek gazalar yaptığı sayısız kazançlar elde ettiği nakledilmektedir. Bilahare I. Alâaddin Keykubad'ın H.816/1219-20 M. yılında Selçuklu tahtına cülusunda Hüsameddin Çoban Bey, Kastamonu'dan sayısız kıymetli hediyelerle payitaht Konya'ya gelerek ona bağ­lılığını arz etmiş ve uhdesindeki Kastamonu emirliği menşurunu yeniletmiştir.

 

Hüsameddin Çoban Bey'in, I. Alâaddin Keykubad'ın Sultanlığı sı­rasında da büyük siyasî faaliyetleri görülmektedir. 1223'te Moğolların Kıp­ çak ülkelerine ve Kırım'a akınları, buradaki ticaret yollarının emniyetini sarsmış, eşkıya ve korsan faaliyetlerini artırmış bulunuyordu. İşte I. Alâ­addin Keykubad bir taraftan bu kuzey ticaret yolunu emniyet altına almak, diğer taraftan da Moğolların çekilmesinden sonra sahipsiz kalan Suğdak gibi önemli bir ticaret merkezini ele geçirmek maksadı ile yapılacak sefere Kastamonu emiri Melikü'l-Ümera Hüsameddin Çoban'ı memur etmişti. Bu deniz aşırı sefer Selçuklu devletinin satvetini ve fetihten henüz on yıl geçmeden Sinop'ta kurduğu deniz kuvvetlerinin ehemmiyetini göstermek bakımından dikkate şayandır. Bu hususta tek kaynak İbn Bibi'- ye göre29 Hüsameddin Çoban Bey'in bilinen siyasi faaliyetlerinin en mühim olan bu sefer neticesinde onun kumandasındaki ordu yalnız Suğdak şehrini fethetmekle kalmamış, ülke içerlerine kadar nüfuz ederek birtakım Kıpçak ve Rus Beylerini de inkıyada almıştır. Aynı kaynağa göre Suğdak'ta cami inşa edip kadı, hatip ve müezzinler tayın eyledikten ve bir miktar asker bıraktıktan sonra gemilere binerek pek çok ganimet ile Sinop ve Kastamonu taraflarına dönmüştü, Suğdak'daki ileri gelenlerin çocukları­nı da rehin olarak Sultana getirmişti (1224). Melikü'l-Ümera Hüsameddin Çoban Bey'in yaptığı bu sefer hakkında bizi pek tatmin edici neticelere varamayan A. Yakobuvsky'nin, ayrı ayrı asırlarda mükerreren mescid ve kilise haline getirilmiş olan bir mabedin Selçuklu mimarisi üslûbunda yapılmış olduğunu mütehassıslara istinaden söylemesi, ayrıca üzerinde dikkatle durulması gereken bir hadisedir.

 

Emirü'l-Ümera Hüsameddin Çoban Bey'in I., Alâaddin Keykubad devrindeki faaliyetleri ile ilgili olarak Yazıcı - zâde'nin eserindeki mevcut kayıtta önemlidir. Onun Selçuk-nâme tercümesine kendisi tarafından yapılan ilavelerinde şu satırlar bulunmaktadır: "Sultan Alâaddin Sultan öyüğüne geldi. Kâfirler kendisine düşmanca taarruzda bulunduklarından Uc'a gitti. Derken ona tatarların geldiğine dair bir haber geldi. O da geri döndü ve Uc'un idaresini Hüsameddin Bey'in oğullarına ve Kayı beylerinden Ertuğrul, Gündüzalp ve Gökalp'a havale etti".

 

Bu pasaj da adı geçen Sultan Alâaddin I. Alâadin Keykubad olmalıdır- doğduğundan tatarlar geldiği zaman Alâaddin Keykubad'ın Sultan - öyüğü'nü üs edinerek Bizans'a karşı yaptığı muharebeyi durdurup geri döndüğü ve bu tarafların idaresini Hüsameddin Bey'in oğullarına ve diğer Kayı beylerine teslim etmiş olduğu anlatılmak isteniyor. Bu Hü­sameddin Bey muhakkak ki Kastamonu Bey'i olan Hüsameddin Çoban Bey'dir ve Ertuğrul Bey'de kardeşleri ile birlikte ona tabi olmuştur. Ayrı­ca yegane nushası Topkapı Sarayı Müzesi Hazine Ktp. Nr. 1612 de bulunan Ebû'1-Hayr-ı Rûmî'nin Saltuk - nâme'sinde Hüsameddin Çoban Bey ve ailesi ile alakalı kayıtlara tesadüf edilmektedir. Şimdiye kadar dikkati çekmemiş olan bu mevcut malumatta onun Kastamonu bölgesindeki faaliyetleri Kefe canibinde gezilerle birlikte yaptığı cenkler anlatılmaktadır.

 

Ancak Suğdak'a yapılan deniz seferinden sonra devrin kaynaklarında Hüsameddin Çoban Bey'in adına rastlanamamaktadır. Ölüm tarihi kat'i olarak tespit edilemediği gibi mezarının bulunduğu yer hakkında bir şey bilinmemektedir.

Bu aileden bildiğimiz ilki Melikül'l-Ümera ( Beylerbeyi)  ünvaniyle alınan Emir Hüsameddin Çoban Bey'dir. Bazı Türk Tarihi araştırmacı­larına göre Melikü'l-Ümera Hüsameddin Çoban Bey Anadolu fatihi ve ilk sultanı olan Süleyman Şah b. Kutulmuş'un büyük ümerasından olan Emir Karatekin soyundan inmiş kabul edilmektedir. Aynı Emir hakkında İbn Bibi'de önemli bir pasaj vardır. Dikkate değer bu kayıtta, "o zamanki devletin ileri gelenlerinden ümeranın büyüklerinden, saltanatın ünlülerinden olan Emir Hüsameddin Çoban, doğruluğu, kahramanlığı, cömertliği, adaleti ve kendisine tabi olanların çokluğu itibariyle bütün ümera arasında en seçkin olanıydı. Diğer uç emirleri her yıl kendisini ziyarete gelirlerdi. Devamlı gaza ile meşgul olarak sayısız ganimetler elde ederdi. Şairlere, füzelâ ve tasavvufçulara son derece ikram ve hürmet gösterirdi" demektedir.

Emir Hüsameddin Çoban

 

 

Yine oğlu Muzaffereddin Yavlak Arslan adına telif edilmiş Fustatu'l-adale fi kavâ'id saltana adlı eserde ise şeklinde yazılmıştır.

 

Prof. Osman Turan vezin icabı bunun da Alp Yürek okunması gerektiğin ve Aksaray’ı metninde Alp Yürük şeklinde okunan adın da yine Alp Yürek olarak okunmasının manâ bakımından daha doğru olabileceğini ileri sürmektedir ki biz de bu hususta Prof. O. Turan'ın düşüncesine iştirak ediyoruz.

 

Bu kayıtlar bir tarafa bırakılacak olursa, Alp Yürek'in hayatı ve faaliyetleri hakkında devrin kaynaklarında hiçbir bilgiye rastlanmamaktadır. Ancak Kavâ'idü'l-risâil Alp Yürek hakkında "şehit" vasfını kullanmaktadır. Bütün kaynakların bu derece susması ve kendisine şehit vasfı takılması Alp Yürek'in pek kısa bir zamanın Kastamonu emirliğini yapmış olduğu ve devrinde önemli bir hadisenin vuku bulmadığı zannı uyandırmaktadır.

Alp Yürek

Hüsameddin Çoban Bey'den sonra Kastamonu emirliğine oğlu Alp Yürek'in geçmiş olduğu mevcut kaynaklardaki bilgilere göre kuvvetle ileri sürülebilir. Bu emirin adı Taşköprü'deki H.729/1328-29 M. tarihli Muzaffereddin medresesi kitabesinde, İbn Bibi'de ve Hoylu Hasan b. Abdülmümin tarafından Muzaffereddin Yavlak Arslan (Alp Yürek'in oğlu) adına kaleme alınmış Nüzhetü'l-küttâb ile yine onun, Muzaffereddin Yavlak Arslan'ın oğlu Mahmud Bey adına telif etmiş olduğu Kavâ'idü'l -risâil adlı inşâ'ya dair iki eserde de eklinde geçmektedir.

 

 

Hoylu Hasan b. Abdülmümin, oğlu Mahmud Bey adına telif etmiş olduğu Kavâ'idü'l-risâil adlı inşâ eserinin mukaddimesinde Muzaffereddin Yavlak Arslan'ı lakapları ile tavsif etmektedir. Eserde mevcut ve Melikü'l-Ümera, Sipah bed-i diyar-i uc ünvanının hangi mansıpta olanlara verildiğini gösteren, listeden emir Muzaffereddin Yavlak Arslan'ın Uc Beyler beyi olduğu anlaşılmaktadır. Böylece Ertuğrul ve Osman Bey'ler Söğüt civarında bir oymağın beyleri sıfatıyla yaşadıkları devirde, kuzey - batı Anadolu'da Bizans hududunun muhafazası vazifesinin, Hüsameddin Çoban Bey zamanındaki gibi yine Kastamonu emirliğine ait olduğu bu bilgilerden istidlal edilmektedir.

Muzaffereddin Yavlak Arslan'ında, emirliği sırasında Selçuk şehzadeleri arasında vukua gelen saltanat mücadelelerine az çok karıştığı görülmektedir. II. İzzeddin Keykavus'un Kırım'da ölümünden (1278) sonra yanında bulunan diğer kardeşleri ve emirler, veliaht olan büyük birader Giyaseddin Mes'ud'a biat ederek Selçuk tahtını elde etmek üzere Kırım'dan Anadolu sahillerine geçmeğe karar vermişlerdi. Kastamonu emiri Muzaffereddin Yavlak Arslan bu maksatla Sinop'a gelen II. Giyaseddin Mes'ud'un hizmetine koşmuş ve ona bağlılığını bildirmişti. Ayrıca, daha önce deniz aşarak Anadolu'ya geçen ve Amasya taraflarına geldiğinde yakalayarak Kastamonu'da haps ettiği şehzade Rükneddin Keyümers'ide kendisine teslim etmişti. Bilahare metbuu İlhanlı hükümdarının yanına giden II. Mes'ud'a refakat etmiş ve onunla Tebriz'e kadar giderek Ahmet Teküdar Han'dan Selçuklu tahtını elde etmesinde mühim rol oynamıştı. Çağdaş kaynak İbn Bibi Ahmet Teküdar Han'ın II. Mes'ud'a Diyarbakır, Harput, Malatya ve Sivas taraflarını verdiğini söyler. Bu olay, aynı zamanda Muzaffereddin Yavlak Arslan'ın İlhanlılarla olan ilişkileri, yönünden de dikkate değer. Nitekim İbn Bibi'de Kastamonu Sipehdarının İlhanlılar yanında geniş bir itibarı olduğuna işaret etmektedir.

 

Daha sonra Muzaffereddin Yavlak Arslan, Selçuklu Sultanlığına atanan II. Mes'ud'la birlikte Anadolu'ya dönerek, Kastamonu'ya gelmişti. Mes'ud'a taraftar bulunan Uç emiri, bu hadiseyi müteakip onun muhalifleri tarafından öldürülmüşdür. Bu olay muasır Selçuklu kaynağı Aksarayı'de geniş bir şekilde anlatılmaktadır. İlhanlı tahtında vukua gelen değişiklik, yani Keyhatu'nun Han intihabından sonra Moğollar arasında başlayan taht kavgaları sırasında Anadolu anarşi içinde kalmıştı. Uçlardaki Türkmenler başkaldırmışlardı. Bu durumdan istifade etmek isteyen II. İzzeddin Keykavus'un oğullarından Rükneddin Kılıç Arslan'da 5 4 kardeşi II. Mes'ud'a karşı ayaklanmıştı. Keyhatu'nun bu teşebbüsü akim bırakmak üzere (1291) Konya'ya gelmesinden sonrada Kastamonu Uc'una gitmiş ve etrafına oradaki göçebe Uc Türkmenlerini toplayarak kardeşine ve Moğollara karşı şiddetli bir mücadeleye girişmişti. İşte Aksarayı bu sırada vukua gelen çarpışmaların birinde Muzaffereddin Yavlak Arslan'ın öldüğünü ve emirliğinin son buldu­ğunu bildirmektedir. Muasır kaynak Pachymeres bu hususta karışık fakat Aksarayı'yi destekleyen ve tamamlayan bilgi vermektedir. O bu ayaklanmaya sebep olan kimseyi (Melec Masur) diye adlandırmakta ve onun tarafından öldürülen Paflagonya emirini (Amurius) diye haber vermektedir. Burada Pachymeres Melik Kılıç Arslan yerine Melik Masur yani Mes'ud'u koymakla yanılmıştır. Çünkü bu hâdiseyi çok yakından izleyen, Aksarayı'nin şahadetine göre, Sultan Mes'ud önce yenilmiş, fakat sonra yanındaki Moğollar sayesinde galebe çalışmıştır. Buna göre ayaklanan kimse (Melik Masur) Melik Kılıç Arslan, öldürülen (Amurius = Emir, Bey)le de eskiden beri Mes'ud'a taraftar bulunan Muzaffereddin Yavlak Arslan kastedilmiş olmalıdır.

Nitekim, Nic. Gregoras beyliklere ait verdiği listesinde "Sakarya nehrinden Paflagonya'ya kadar olan coğrafî bölgenin" Amurius oğullarının hâkimiyetinde olduğu görülmektedir. Buranın Kastamonu emirine tâbi bölge olduğuna şüphe yoktur. Bu da gösteriyor ki Pachymeres'deki Paflagonya (Amurius = Emîr)ini Çoban Bey'in torunu Muzaffereddin Yavlak Arslan ve Kılıç Arslan'ı öldüren Nasreddin'ide onun oğlu Mahmud Bey olarak kabul etmek en mantıki yol olmalıdır.

Muzaffereddin Yavlak (korkunç, şiddetli manasına gelir) Arslan'ın Kastamonu Emiri bulunduğu zamanki siyasî faaliyetleri ve hayatı hakkında bilinenler bunlardan ibarettir. Elimizdeki bilgiler onun bu havalide ilim ve imar işleri ile çok yakından alakalandığını göstermektedir. Adına telif edilmiş Fustatu'l-adale isimli eserde mevcut kaside de ilim, şecaat ve adaletin ona miras yolu ile intikal ettiği yazılmaktadır. Nihayet adına telif edilmiş eserlerin çokluğuna bunu doğrulamaktadır. 

Muzafereddin Yavlak

Alp Yürek'ten sonra, kendi adına telif edilmiş Fustatu'l-adale fi kavâidi's-saltana adlı eserde Muzaffereddin Mes'ud, kaynaklarda ise Muzaffereddin Yavlak Arslan ismiyle anılan oğlu Kastamonu emirliğine geç­ miştir. Emirliğe geçiş tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber bu mevkie yukarı sözü edilen yazma esere göre H.683/1284-85 yılından önce gelmiş olmalıdır. Müellifin Muzaffereddin Yavlak Arslan'a yazdığı kasidesinde kendisinin dedesi (Hüsameddin Çoban Bey) ve babası (Alp Yürek) gibi emir olduğunu bunun kendisine miras yolu ile intikal ettiğini yazmaktadır. Ayrıca onun, Kutbeddin Şirazi'nın eserinde olduğu gibi44 Hoylu Hasan b. Abdülmümin tarafından adına H. 684/1285-86 M.yılında telif edilen Nüzhetü'l-küttâb adlı inşâ'ya dair eserin mukaddimesinde de Uç diyarının Sipehdarı olduğu ve islâm bayraklarının sayesinde yükseldiği ifade edilmektedir. Nitekim, Saltuk- name'de adı Melik Muzaffereddin diye geçen bu emirin, Kastamonu Uc'unda ki kâfirlere karşı amansız bir cihad açtığına işaret edilmektedir.

Anonim Selçuknâme de H. 689 senesi vukuatı sırasında "Yavlak Arslan oğlu Hoca Nasreddin adında bir şahıstan bahisle, onun ilk defa Sultan II. Giyaseddin Mes'ud'a gelerek elini öptüğünü, iyi görünüşlü bir insan olduğunu" bize bildirmektedir. Selçuk kaynağında adı geçen bu şahıs büyük bir ihtimalle Pachymeres'deki Nasreddin ile aynı kimse olmalıdır. Ancak Anonim Selçuk-nâme'nin bu şahıs hakkında verdiği diğer malumatı şimdilik şüphe ile karşılamak gerektiği kanaatindeyiz. Çünki, burada, aynı adı taşıyan başka şahsa ait hadiseler, Yavlak-Arslan'ın oğlu Nasreddin'e mal edilmiş gibi görünmektedir. Fakat onun faaliyetleri ve Uç’daki durumu ile alakalı, en doğru bilgileri bize, Pachymeres vermektedir. Bu kaynaktan anla­şılıyor ki, babası Muzaffereddin Yavlak Arslan'ın öldürülmesinden sonra, o, Kılıç Arslan'a başarı ile karşı koymuş ve onu öldürmüştür. Yine aynı kaynaktaki mevcut malumatta, 1291 hadiselerinden sonra Selçuklu-Moğol tâbiiyetinden çıkmış görünen Mahmud Bey'in emirliği sırasında Bizans topraklarına yapılan akınların idaresini, kardeşi Ali'ye bırakmış olduğu görülmektedir. Ali bu bölgede Bizans'a karşı giriştiği taarruzlar neticesinde, Sakarya nehrinin öbür tarafına kadar olan toprakları feth etmeğe muvaffak olmuştu. Daha sonra Bizans'ın sulh tekliflerini kabul etmiş olacak ki akınlarını durdurarak dostça münasebetlere girişmişti. Pachymeres bu tarihlerde (1291 den sonra) henüz Osman Bey'in Kastamonu emirine tâbi olduğunu açıkça bildirmekte ve onun Uç da liderliği ele alarak, Bizans topraklarına karşı gaza faaliyetine başlamasının da Çobanoğlularının akın faaliyetlerini durdurduktan sonra mümkün olabildiğini kesinlikle ifade etmektedir.

Mahmud Bey'in kısa sürdüğü anlaşılan emirliğinin sonu hakkında Yazıcı - zade aşağıdaki ilginç malumatı vermektedir: "Bu tarihte Candaroğlu Kastamonu'nun üçyüz altmış altı sipahiden birisi idi gördüki Rum Selçukilerden hali oldu ve uclarda her tarafta Beğler başlı başına beğ olub yılda Tatara bir sehl nesne gönderirler ve yerli yerine hüküm ederler ol dahi Eflugan tarafından ki timarı anda idi türkler devşirüb çeri edinüb Kastamonu'ya çıktı ve bir gice alelgafle Kastamonu subaşısını Yavlak Arslan oğlu Mahmud Bey'in sarayın ortaya alub Mahmud Bey'i tuttu fil'hal mecal vermeyüb depeledi Kastamonu'yu ve Burglu kalesini ki ol zamanda Zalifre derlerdi aldı".

İşte Mahmud Bey'in emirliği esnasında hayatı ve faaliyetleri hakkında bilinenler bunlardan ibarettir. O da babasının Kastamonu'da kurduğu ilim an'anesini devam ettirmiştir. YAŞAR YÜCEL COBANOĞULLARI MADDESİ

Nasreddin Mahmut Bey

Muzaffereddin Yavlak Arslan'ın ölümünden sonra yerine oğlu ve bu hanedanın son emiri olan Mahmud Bey geçmiştir61. Bizans kaynağı Pachymeres'de bu emirin adı (Nasreddin) diye geçmektedir. İhtimal bu Mahmud Bey'in ünvanı olmalıdır. Ayrıca Anonim Selçuk-nâme'nin (Yavlak Arslan oğlu Hoca Nasreddin) kaydı da adı geçen Bizans kaynağı ile mütabakat arzetmektedir.

Daha babasının sağlığında adına Hoylu Hasan b. Abdülmümin tarafından telif edilmiş Kavâ'idü'l - risâil adlı inşâ kitabinin mukaddimesinde, emaret namzedi bulunan Mahmud Bey'den, "Envai edep, serverlik, emaret eser ve alâmetleri onun nasiyesinde parıldamış" diye bahsedilmektedir.

Emirliği esnasında hayatı ve faaliyetleri hakkında devrin kaynaklarında az da olsa bazı bilgilere rastlanmaktadır.

Çobanoğulları  Beyleri

bottom of page